Tarih: 01.08.2023 09:07

SANSÜRDEN OTOSANSÜRE BASIN: ‘AMANN BASIN DUYMASIN!’

Facebook Twitter Linked-in

 

Zaman zaman basın hakkında çevremdeki insanlarla konuşur, bugün
itibarıyla basının bulunduğu düzeyi veya içinde bulunduğu hal ve şeraiti
değerlendirmeye çalışırız. Bu noktadan bakıldığında, diyebiliriz ki, hemen
hemen her dönemde basın, toplum tarafından hep dikkatle izlenmiştir; bugün
de böyle.
24 Temmuz günü, basın üzerinde sansürün kaldırılış günü olarak bilinir.
Hatırlanacağı üzere, sansür basın üzerinde 1908 yılında kaldırılmıştı. Biz de bu
günü vesile bilerek veya hatırlayarak icra etmeye çalıştığımız bu meslek
hakkında gerek toplumun bakışı gerekse kendi yaklaşımlarımızla
değerlendirmelerde bulunmak isteriz.
Basının yasama, yürütme ve yargı ile birlikte demokrasinin, İngiliz
Edmund Burke tarafından dördüncü Kuvveti olarak ilan edildiği tarihten
bugüne, elbette her alanda olduğu gibi basın alanında da değişim ve başkalaşım
yaşanmıştır menfi veya müspet olarak. Ancak şurası bir gerçektir ki, basının
dördüncü kuvvet olarak değerlendirildiği dönemde kıymeti daha fazla idi ve
basın çalışanları daha itibarlı kişiler idi. Bugün ise bu tespit ne yazık ki sadece
teorik düzeyde kalmaktadır.
Politikacılar En Çok Gazetecilerden Çekinirdi
Bugüne nazaran basın mensuplarının daha saygın olduğu ve mesleğini
etik bir şekilde, toplumun vicdanı ve sesi sorumluluğu ile icra ettikleri dönemde
politikacıların en çok çekindikleri, karşılaştıkları zaman durup düşündükleri bir
dönem vardı ancak ne yazık ki bu dönem geride kalmıştır. Bugün itibarıyla basın
muhalif siyaset ile iktidar arasında bölünmüş durumda ve ne yazık ki
muhalefete yandaş, iktidara yandaş olmak üzere basın taraf olmuştur.
İktidara taraf olan basın elbette daha güçlü, iktidarın imkan ve
nimetlerinden daha fazla yararlanır; daha fazla bilgiye/bilgilere erişir
durumdadır. Hal böyle olunca bu kategorideki basın eleştirel duruşu kaybetmiş
veya eleştiri yapmaz bir hale sokulmuştur. Bu noktadan bakıldığı zaman halk,
iktidarın sıkıntılarını veya yol açtığı problemlerden haberdar olamamakta tam
anlamıyla. Bu tespitle diyebiliriz ki, neredeyse gerçeğin önemli bir kısmının üzeri
örtülmüş olmaktadır.

Benzer durum muhalif basında da yaşanır. Bu tarafta da muhalif
siyasetten yana olan seçmen kitlesi gerek ana muhalefet partisi gerekse bu
blokta kendini konumlandırmış olan siyasal partiler hakkında tam anlamıyla
bilgi sahibi olamamaktadır. Burada da önemli oranda gerçeklerin üzeri
örtülmeye çalışılmaktadır.
‘Amannnn Basın Duymasın!’
Bu cümleyi genelde politikacılar kullanmaktadır. Ya da ‘Gazetecilerden
korkulur’ denmektedir. Basının politikaya ayar verme özelliğini
tanımlamaktadır. Eskiden daha fazla kullanılırdı bu gibi sözler. Ancak
günümüzde bu sözün/sözlerin pek değeri kalmamıştır. Çünkü politika basına
ayar verme işlevini kazanmıştır maalesef. Bunun çeşitli sebepleri olabilir elbette
ama kanaatimizce bir iç sebep var ki, bu da basın mensuplarının kahir
ekseriyetinin basın ilke ve etik kurallarına tam uymamaları bunun en başta
gelen nedenidir ve bunun sonucunda gazeteci kalemini yanlı kullanma gibi bir
pozisyona girmiş olur. Halk da buna tepki olarak gazeteciye şu ağır ithamda
bulunur: ‘Kalemini sattı’ demiş veya demektedir.
Evet kalem satma ile basın, toplumun sesi ve vicdanı olma özelliğini
yitirir. Bununla bağlantılı olarak zamanla iktidarın adaletsiz siyaseti kurumsal bir
hal alır. Zira halk adına iktidarı denetleyecek bir güç veya kurum kalmamış olur.
Halk arasında basına güven de kaybolmaya başlar ve neticede halkın artık
çalabilecek, sesini duyurabilecek veya çalacak bir kapı kapatılmamış olur.
Eğer bu durum bir grafik ile gösterilecek ise sorumluluktan sorumsuzluğa
basın mensubunun ters orantılı olarak nitelenebilecek bir eğri ortaya çıkmış olur
ki bu durum, dördüncü kuvvet olarak ilan edilen basının bugünkü vaziyetini
ifade eder. Burke’nin 18.yüzyılda tespit etmiş olduğu dördüncü güç olma
özelliğinden bu yana 21.yüzyılda internet habercilikle belki de medya beşinci
güç olmuştur ama üzülerek ifade edecek olursak medya genel anlamda iktidar
ile teğet bir yaşam sürdürmeye devam etmektedir.
Evet bu değerlendirme ışığında bakıldığı zaman, sansür kalkmış deniyor
ancak iktidar ve muhalefet arasında gidip gelen basının aslında bir otosansür
uyguladığı açıkça ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle Türkiye’de basın tarihi
bir anlamda sansürde oto sansüre bir yolculuğun ifadesi olarak nitelemek
mümkündür. Bu tespit hem dünyada hem Türkiye’de geçerliliğini korumaya
devam etmektedir.
Saygıyla…




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —