Sıkça yapılmakta olan,
sitemler,
eleştiriler,
suçlamalar,
serzenişler,
göreve davet etmeler
günümüzde de aynı tempoda devam ediyor.
Tümünün ortak paydası Mardinspor…
Mardinspor konusunda gelinen noktadan hoşnut olmayan bu camianın sevdalıları, kendilerinde yapacak bir güç bulamayınca, sıkıntılarını ancak bu şekilde dile getirmeye çalışıyor.
Sahip olduğu bakış açısına göre herkesin kendince haklı tarafları var.
Daha üst düzey klasmanlarda yer almak, bu klasmanlardaki takımlarla birlikte anılmak istemeleri doğal bir hak.
Oysa bu haklı talepte bulunmadan önce; göz önüne alınması gereken hususlar var. Ve bu hususlar irdelendiğinde Mardinspor’un bugün içinde bulunduğu ortamın, yaşadığı sıkıntıların altında bu gerçeğin yattığı görülecektir.
Birçok konuda olduğu gibi, Mardinspor konusunda da; kentin potansiyelini rasyonel olarak değerlendirip haddini aşmadan hedef belirlemenin şart olduğu gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiği gözükecek.
İddia ediyorum.
Mardinspor’un bugünkü durumunun nedenlerinden biri ilgisizlik ise de, en büyük neden ; kulübün bir kulüp gibi değil, bir aile şirketi gibi yönetilmesi ve haddini aşarak yanlış hedefler belirlemesidir.
HADDİNİ AŞIP YÜKSEK HEDEFLER BELİRLEMENİN SONUCU, HAK EDİLMEYEN
YERLERDE BULUNMAKTIR.
Çok değişik yönetim anlayışları yaşadı Mardinspor.
Cebinden koyacak 100 lirası olmayan, ancak kulübün 10 liralık menfaatini bile korumayı kendine görev bilmiş yöneticilerin yönettiği ve tüm Mardin’e mal ettiği Mardinspor vardı bir zamanlar.
Üye kayıt defterinde her zaman yerini almış, sürekli güncellenmiş üye yapısıyla her yıl zamanında kongresini yapıp bir yıllık hesabı vererek ibra edilen bir yönetim ve aynı kongrede rakip olmadığı halde seçimle belirlenen başkan ve yönetim kurulu anlayışının hakim olduğu Mardinspor’u geride bıraktık.
Kentin potansiyeline göre hedef belirleyip; çeşitli kaynaklardan sağlanan mütevazı bütçeye göre yapılan akılcı transferlerle oluşturulan uzun vadeli ekip sahibi olabilen Mardinspor vardı.
Gerektiğinde; taraftarın kongreye gelip yönetimi, yönetim kurulu toplantılarında yönetimin başkanı veya başkanın yönetim kurulu üyesini rahatlıkla eleştirebildiği dönemler de yaşandı .
Ve derken ;
Gerçek manadaki bir kongrenin sonuncusu 1992 yılında yapıldı.
O kongreden sonra ne üye yapısı kaldı, ne de usulüne uygun bir kongre yapıldı.
Çeşitli ilişkiler sonrası ya birileri çıkıp kendini başkan ilan ederek birkaç yakınıyla yönetim oluşturur veya baskılar karşısında dayanamayan ilin valisinin atamasını (!) yaptığı başkanlar çıkar ortaya.
Sahipsiz kalmış takımın sahiplenmiş olması tabii ki özel ve haklı bir memnuniyet uyandırır kısa sürede. Ancak uygulamada beklentilere cevap verilmediği kısa sürede gözükür, yeni arayışlara geçilir.
İşte bu sürecin en aktif dönemi Süleyman Bölünmez dönemi oldu.
Daha önce dışardan verdiği maddi desteklerle yardımcı olmaya çalışan Bölünmez; başlattığı başkanlık döneminde iddialı çıkışları ve ciddi maddi katkılarla eski heyecanı yeniden yarattı.
Büyük harcamalarla güçlü bir takım oluşturmanın arayışına girdi.
Yine kongresiz, kulüp binasının bir odasinda 3-5 kişinin katılımıyla oluşturduğu yönetim kurulu üyelikleri için eski yönetici veya eski futbolculardan kimseleri alma gereği duymayan Başkan; çocukluğumuzun “top benim takımı ben kurarım” anlayışıyla hareket etmeyi tercih etti.
Hedef büyütüp 1.Lig ekibi oluşturmak için
kesenin ağzını açmıştı.
Teknik Direktörlük için İsmail Kartal, Feyyaz Uçar, Ahmet Akçan ve Erol Tok gibi tanınmış isimlere imza attırırken alışılmışın dışında astronomik rakamlarla , sözde kendini kanıtlamış ancak futbolu hem fiziki ve hem de mental anlamda bitirmiş , yaşı kemale ermiş Niyazileri, İsmetleri, Ali Akdenizleri, Yunusları takıma katmayı becermişti.
Normal opsiyonlu uzun vadeli transfer düşüncesi kalkmıştı. Varsa yoksa kiralık. Neredeyse bir maçlığına futbolcu kiralama yöntemine gidilecekti .
Malzemelerin en kalitelisi tercih edilerek Süper Lig takımlarının kamp yaptığı yerlerde yapılan kamplarda lige hazırlanan takım; bütün bunlara rağmen beklenen başarıyı gösteremiyordu.
Sevgili Süleyman Bölünmez’in başkanlık döneminde vermiş olduğu maddi katkılara rağmen gelinmiş olan nokta ; her türlü mücadele biçiminde kişinin haddini bilme zorunluğu taşıdığı ve maddiyatın tek başına yeterli olmayacağı gerçeğidir.
Yine iddia edeyim.
Bölünmez; bilinçli bir yönetim anlayışıyla, yapmış olduğu harcamaların yarısıyla ligde kalıp kendinden söz ettirecek bir takim yaratabilir, az bir ilaveyle kazandırılacak tesisler ve oluşturulacak altyapı ile kalıcı bir Mardinspor oluşturabilirdi .
Türkiye liglerinde maddi sıkıntısı olmadığı halde küme düşmüş iki takım Mardinspor ve DÇ.Karabükspor’dur.
İnişli çıkışları hiç bitmeyen Mardinspor’un daha sonraki dönemlerinden de bahsetmek gerek.
Bölünmez’in devasa harcamaları sonucu gelinen noktayı gördükten sonra, kimse ortada kalmış bir kulubu sahiplenme cesareti gösteremedi.
Hiçbir zaman faydalı olamamış siyasilerin yanı sıra il valileri de bu misyonu yüklenmekten kaçmış, günü kurtarma adına bazı kişilere görev vermekle yetinmiştir.
Bu arada olumsuz koşullarına rağmen 3-5 kişilik ekiple kulübün kapanmasına engel olarak amatör ligde ve BAL’da mücadele başarısını gösteren gençlere de değinmek gerekti.
Bu gelişmeler sonrası; son yıllarda gelinen noktada bir başka ilginçlik yaşandı ve hâlâ yaşanmaya devam ediyor.
Nereden, niçin icap ettiyse ; yılların Mardinspor’u her yıl bir isim değişikliğine uğruyor.
Bağlı bulunduğu Dernekler Kanununa göre; yapılması düşünülen isim veya renk değişikliği genel kurul kararıyla tüzükte yapılacak değişiklikle mümkün olabilir.
Değiştirelim demekle olmuyor bu işler.
Ama nasıl olduysa :
Mardinspor,
Büyükşehir Belediye Mardinspor,
Mardin Fosfatspor,
Mardinspor 1969
Geçmiş mazide kaldı.
Geçmişten ders çıkartarak,
Haddimizi bilerek,
Davaya sahiplenerek,
İş insanları maddi destek vererek,
Il yönetimleri kaynak sağlayarak,
Taraftar yerini alarak,
Akılcı yönetimler oluşturarak,
“Madem bir tek Mardin var, o halde bir tek Mardinspor var” diyerek kenetlenmeli.
Neden olmasın : MARDİNSPOR…