Tarih: 02.02.2024 21:47

“Sulak Alanların korunması için etkili koruma tedbirleri alınmalıdır!”

Facebook Twitter Linked-in

Ülkemizdeki bütün bölgelerde çevre ve ekoloji mücadelesi veren aralarında Mardin Çevre, Tarihi Eserleri Koruma ve Geliştirme Derneği’nin de bulunduğu onlarca sivil toplum örgütlerinin çatı örgütü olan Türkiye Çevre Platformu, bütün bileşenleri adına 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle Mardin Çevre, Tarihi Eserleri Koruma ve Geliştirme Derneği başkanı Aslan Başboğa platform adına  yaptığı ortak basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi;

“RAMSAR SÖZLEŞMESİ’NİN GEREĞİ YAPILMALIDIR”

Kurulduğu 2001 yılından beri dağa, çevre ve ekoloji mücadelesi veren kentimizin en aktif çevre örgütü olan Batman Çevre Gönüllüleri Derneği, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle yazılı basın açıklaması yaptı. Ülkemizdeki bütün bölgelerde çevre ve ekoloji mücadelesi veren aralarında Mardin Çevre, Tarihi Eserleri Koruma ve Geliştirme Derneği’nin de bulunduğu onlarca sivil toplum örgütlerinin çatı örgütü olan Türkiye Çevre Platformu’nun, bütün bileşenleri adına 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü basın açıklamasını basına ve kamuoyuna duyuran Mardin Çevre, Tarihi Eserleri Koruma ve Geliştirme Derneği, karar vericilerin geç olmadan sulak alanların etkin şekilde korunması çağrısını yaptı. Türkiye’nin Ramsar Sözleşmesine imza attığını ve sözleşmenin gereğini yerine getirmesini isteyen Türkiye Çevre Platformu açıklamasında şöyle denildi;

“Yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri. Sulak alanlar yok olurken sadece ekosistemler değil, çevresindeki sosyoekonomik ve sosyokültürel yaşam da yok oluyor. Sulak alanların korunmasının önemine kamuoyunun dikkatini çekmek için 1997 yılından bu yana Dünya Sulak Alanlar Günü olarak kutlanıyor. Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne 17 Mayıs 1994’te resmen taraf oldu. Bugüne kadar Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Burdur Gölü, Manyas (Kuş) Gölü, Göksu Deltası, Akyatan Lagünü, Kızılırmak Deltası, Uluabat Gölü, Gediz Deltası, Yumurtalık Lagünü, Meke Gölü, Kızören Obruğu, Kuyucuk Gölü ve Nemrut Gölü olmak üzere 14 sulak alan sözleşme listesine dahil edildi. Uluslararası öneme sahip bu alanlarla birlikte Türkiye’de toplam 2.155.045 hektar alanı kaplayan, 135 sulak alan bulunuyor. Dünyadaki karbonun %40’ı sulak alanlar tarafından tutulmaktadır ve bu da 771 milyar tona denk gelmektedir. Dünyadaki canlı türlerinin yaklaşık %40’ı sulak alanlarda yaşamaktadır.”

“SULAK ALANLAR, YER KÜREDE BÜYÜK TEHDİT ALTINDA”

Türkiye Çevre Platformu açıklamasında, sulak alanları tehdit eden faktörlere ve alanların  önemine dikkat çekilirken, şu bilgiler verildi: “Sulak alanlar; biyoçeşitliliğin korunması, taşkın kontrolü, tarımsal faaliyetlerde kullanılan yeraltı sularının beslenmesi, fırtınalardan koruma, besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, bitkiler vasıtasıyla ağır metallerden suyun arıtılması, gıda kaynağı olma, turizm faaliyet alanı sağlama gibi birçok işlevi vardır. Ormanlardan 3 kat hızla yok olan sulak alanlar, yerkürenin en çok tehdit altında olan ekosistemleridir.  Otoritelere göre 1700’lü yıllardan beri sulak alanların %80’i, 1970’ten bu yana ise yaklaşık %35’i yok oldu. İnsan faaliyetleri sulak alanları yıkıma sürüklüyor; tarım ve yapılaşma için sulak alanlar kurutulup dolduruluyor. Sulak alan canlı türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Son 50 yılda iç kara sulak alan canlılarının %81’i, kıyı sulak alan ve deniz canlılarının %36’sı azaldı. Sulak alanların yok olması, ekosistemlerin bozulması demektir. Türkiye’deki sulak alanların büyük çoğunluğunda, bu alanları besleyen kaynaklar üzerine baraj yapılması; yönlerinin değiştirilmesi ve sistemden aşırı miktarda su alınması; tarımsal, evsel ve endüstriyel atıklardan kaynaklanan kirlenme sonucu su niteliğinin bozulması; tarımsal alanlar ve yerleşim bölgeleri açmak amacıyla sulak alanların kurutulması ve doldurulması; yasadışı ve aşırı balık avlanması; kuşların, sürüngenlerin ve bunların yavrularının yasadışı olarak avlanması ya da yumurtalarının toplanması; aşırı otlatma; su bitkilerinin sökümü; sazların yakılması ve denetimsiz saz kesimi; lagünlerin yavru balık yetiştirme alanı olarak kullanımı; yabancı türlerin ortama katılması;  Küresel ısınma ve beraberinde getirdiği kuraklık, insan kaynaklı tehditlerle beraber, su kaynaklarımızı ve sulak alanlarımızı geri dönülmez bir noktaya getiriyor.

Bir sulak alan olan Meke Gölü tamamen kurudu, Tuz Gölü’nün büyük bölümü çekildi ve civardaki yerleşim yeri evsel ve sanayi atıkları gölü kirletmekte olup yer altı sularının kontrolsüz tüketimi de gölün yok olmasına zemin hazırlamaktadır., Van Gölü; kıyı kanunu ve çevre kanununa aykırı bir şekilde yapılaşmaya açılması ve bölgedeki onlarca sulak alan, iklim krizi ile birlikte, evsel, sanayi tarımsal atıklar ile kirletilmekte. Aşırı sulama, zirai ilaçlama, Hesler, Barajlar yer altı su rejimini ile Van gülünü olduğu kadar, sulak alanların varlığını da tehdit etmektedir. Bu sebeple Dünya Sulak Alanlar Günü’nde toplumu bilinçlendirmek, karar vericileri etkilemek açısından büyük önem taşımaktadır. İklim değişikliği ve biyoçeşitlilik- kayıplarına karşı sulak alanlar acilen korunmaya alınmalıdır. 5403 sayılı kanunda açıklandığı gibi büyük ova statüsü taşıyan ovalardaki sulak alanların yeterli düzeyde korunamadığını görmekteyiz. İvedilikle korunma altına alınması gerekmektedir.”

KARAR VERİCİLER GÖREVE ÇAĞRILDI!..

Türkiye Çevre Platformu’nun basın açıklamasının son bölümünde, sulak alanların korunması için etkin tedbirlerin alınması çağrısı yapıldı. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı için çalışmalar yapan çevre örgütlerinin üst çatısı olan Türkiye Çevre Platformu basın açıklamasında karar vericiler göreve çağrılırken, şu görüşler dile getirildi: “Karar vericiler ve yöneticiler başta olmak üzere, tüm kuruluşların, kamuoyunun ve sulak alanlarla iç içe yaşayan halkın (çiftçilerin, balıkçıların ve avcıların) bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Sulak alanlarda rasyonel kullanımı gerçekleştirebilmek ve etkili bir koruma sağlayabilmek için; her bir sulak alan için sosyal, ekonomik ve ekolojik bütünlük içerisinde tüm sektörleri entegre eden “Sulak Alan Yöntemi Planı” geliştirilmeli ve bu planların uygulanması sağlanmalıdır. Öncelikle sulak alan kaybını destekleyen politikalar değiştirilmeli, sulak alanların kurutulmasını öngören yasalar yürürlükten kaldırılmalı, hangi nedenle olursa olsun sulak alanların doldurulması ya da kurutulması yoluyla arazi kazanılması yasaklanmalıdır. Sulak alana ve sulak alanı besleyen tüm sulara veya sisteme bağlantılı kuru derelere hiçbir şekilde arıtılmamış evsel ve endüstriyel atık sular verilmemelidir. Bunun için sulak alanları doğrudan veya dolaylı olarak kirleten her türlü tesis ve kaynağın gerekli arıtma sistemleri kurmaları, atık su deşarjı için “Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği”ndeki atık su deşarj kriterleri sağlanmalıdır. Ayrıca, sulak alanla direkt ilişkili tarım alanlarında, kimyasal gübre ve zirai mücadele ilaçlarının kullanımı yasaklanmalı, sulak alanı etkileyebilecek bölgelerde ise gübre ve ilaç kullanımı kontrol altına alınmalı veya tarımsal hastalık ve zararlılara karşı çok daha etkili yöntemler olan biyolojik veya entegre savaşım modellerinin uygulanması sağlanmalıdır.”




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —